Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı tarihinin ve dünya tarihinde iz bırakmış en büyük hükümdarlarından biridir. 1453 yılında İstanbul’u fethederek yalnızca Bizans İmparatorluğu’nu sonlandırmamış; aynı zamanda Orta Çağ’ı kapatıp Yeni Çağ’ı başlatmıştır. Bu yönüyle hem askerî dehası hem de kültürel, bilimsel ve idarî çalışmalarıyla evrensel bir lider olarak anılır. “Fatih” unvanı, sadece bir şehir değil, bir dönemi fetheden kişiliğini simgeler.
Fatih Sultan Mehmet, 30 Mart 1432 tarihinde Edirne’de doğmuştur. Babası II. Murad, annesi ise Hüma Hatun’dur. Osmanlı saray eğitimiyle yetişen Mehmet, genç yaşlarda çok yönlü bir eğitim almış, Arapça, Farsça, Latince, Yunanca gibi dilleri öğrenmiş; matematik, coğrafya, astronomi ve felsefe alanlarında derin bilgi sahibi olmuştur. Babası tarafından tahta hazırlanmış, küçük yaşta Manisa Sancak Beyliği’ne atanarak yöneticilik tecrübesi kazanmıştır. İlk kez 1444 yılında 12 yaşında tahta geçmiş ancak haçlı tehditleri nedeniyle kısa süre sonra tekrar babasına bırakmıştır. Asıl tahta çıkışı, babasının vefatı üzerine 1451 yılında olmuştur.
II. Mehmet’in tahta ikinci çıkışı, 19 yaşındayken olmuştur. Genç yaşına rağmen büyük bir kararlılık ve vizyonla hareket etmiş, özellikle İstanbul’un fethi için stratejik hazırlıklara başlamıştır. Öncelikle Anadolu Hisarı’nın karşısına Rumeli Hisarı’nı yaptırmış, Karadeniz’den Bizans’a gelebilecek yardımları kesmiştir. Donanmayı güçlendirmiş, top teknolojisinde büyük adımlar atarak devrin en büyük toplarını döktürmüştür. Bu teknik hazırlıkların yanı sıra diplomatik manevralar da gerçekleştirmiş, olası düşmanları oyalayarak Bizans’ı yalnız bırakmıştır.
29 Mayıs 1453 tarihi, dünya tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. Yaklaşık 53 gün süren kuşatmanın ardından Osmanlı ordusu İstanbul’u fethetmiş, 1.000 yıllık Bizans İmparatorluğu tarihe karışmıştır. Bu zafer sadece askerî bir başarı değil, aynı zamanda Fatih’in büyük stratejik dehasının, azminin ve liderlik gücünün bir eseridir. Fatih, fetihten sonra şehre zarar verilmesini yasaklamış, kiliselere ve halka dokunulmayacağını ilan ederek büyük bir hoşgörü örneği göstermiştir. Ayasofya, camiye çevrilmiş, ancak diğer kiliselerin çoğu varlıklarını sürdürmüştür. İstanbul, kısa sürede yeniden imar edilerek Osmanlı Devleti'nin başkenti yapılmıştır.
İstanbul’un fethiyle birlikte Fatih Sultan Mehmet, yalnızca bir padişah değil, aynı zamanda Doğu Roma’nın da meşru halefi olduğunu ilan etmiş, kendisine "Kayser-i Rûm" yani "Roma İmparatoru" unvanını almıştır. Bu iddia, onun sadece bir Türk-İslam hükümdarı değil, aynı zamanda evrensel bir imparatorluk kurma vizyonunun yansımasıdır. Bu bağlamda, Bizans aristokrasisinin bir kısmını bürokraside kullanmış, eski Roma kurumlarının bazılarını Osmanlı sistemine entegre etmiştir
Fatih Sultan Mehmet, sadece İstanbul’un fatihi değil, aynı zamanda Anadolu ve Balkanlar’da Osmanlı egemenliğini pekiştiren bir hükümdardır. Karaman Beyliği, Candaroğulları, Trabzon Rum İmparatorluğu gibi Anadolu’daki önemli siyasi güçleri Osmanlı topraklarına katmıştır. Balkanlar’da Sırbistan, Bosna, Arnavutluk, Eflak ve Boğdan gibi bölgelerde seferler düzenleyerek Osmanlı egemenliğini genişletmiş, Macaristan üzerine düzenlediği seferlerle Avrupa’nın dikkatini ve korkusunu üzerine çekmiştir.
OFatih’in en büyük hedeflerinden biri de denizlerde Osmanlı hâkimiyetini kurmaktı. Ege, Karadeniz ve Akdeniz’de Osmanlı donanmasını güçlendirmiş; Cenevizliler ve Venediklilerle mücadele etmiştir. Ege adalarının büyük kısmı, Midilli, Limni ve Eğriboz gibi önemli adalar Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Karadeniz’i bir Osmanlı gölü hâline getiren Fatih, Kırım Hanlığı ile ittifak yaparak Karadeniz’deki Ceneviz kalelerini ele geçirmiştir.
Fatih Sultan Mehmet, bilim ve sanatın büyük bir destekçisiydi. Sarayında farklı din ve milletlerden bilim insanlarına yer vermiş, Doğu ve Batı bilgeliğini bir araya getirmiştir. Ali Kuşçu gibi büyük bilim adamlarını İstanbul’a davet etmiş; matematik, astronomi, mantık ve felsefe alanlarında çalışmalar yapılmasını teşvik etmiştir. Aynı zamanda Fatih, portresini Rönesans sanatçısı Gentile Bellini’ye yaptırarak, Batı dünyasıyla entelektüel ilişkiler kuran ilk Osmanlı hükümdarı olmuştur. Bu davranış, onun çok yönlü kişiliğini ve evrensel düşünce yapısını yansıtır.
Fatih’in en önemli reformlarından biri, devletin hukukî yapısını sistemleştiren “Kanunname-i Âl-i Osman” adlı kanun metnidir. Bu kanunname, Osmanlı yönetimini merkezîleştirmiş, padişahın mutlak otoritesini tanımlamış ve şehzade mücadelelerini engellemek için “kardeş katli” kuralını sistemleştirmiştir. Tartışmalı olsa da, bu düzenleme Osmanlı’nın yüzyıllarca ayakta kalmasında etkili olmuştur.
Fatih Sultan Mehmet, 1481 yılında henüz açıklanmamış bir sefere çıkarken Gebze yakınlarında vefat etmiştir. Tarihçiler bu seferin hedefinin İtalya, özellikle Vatikan olduğunu tahmin etmektedir. Eğer bu sefer gerçekleşseydi, Osmanlı’nın Batı’daki etkisi çok daha büyük olabilirdi. Vefatının ardından tahta oğlu II. Bayezid geçmiştir. Fatih’in cenazesi, kendi adına yaptırdığı Fatih Camii’nin avlusuna defnedilmiştir.
Fatih Sultan Mehmet, yalnızca bir padişah değil, aynı zamanda bir uygarlık kurucusudur. İstanbul’un fethiyle dünya tarihinde derin izler bırakmış; sanat, bilim, hukuk ve devlet yönetiminde yaptığı reformlarla Osmanlı’nın klasik döneminin temelini atmıştır. Onun döneminde Osmanlı, bir Anadolu devleti olmaktan çıkıp, üç kıtaya yayılan güçlü bir imparatorluğun temellerini atmıştır. Düşünce dünyası, sadece İslam coğrafyasıyla sınırlı kalmamış, Batı dünyasına da ulaşmıştır.
Fatih Sultan Mehmet, Türk tarihinin en büyük hükümdarlarından biridir. Yalnızca kazandığı zaferlerle değil, kurduğu sistemle, yürüttüğü diplomasiyle, teşvik ettiği ilim ve sanatla tarihte silinmeyecek bir iz bırakmıştır. İstanbul’un fatihi olarak anılsa da, onun gerçek başarısı; doğu ve batıyı buluşturan, devlet aklıyla kültürel vizyonu birleştiren bir dünya lideri olmasıdır.
AnaSayfa